Marcel Proust ve Kuşkonmaz


“Bulaşıkçı kızın ayıkladığı, bir oyuna ait yeşil bilyeler gibi masanın üzerine dizilmiş bezelyeleri durup seyrederdim; fakat asıl hayranlık duyduğum, başaklarındaki incecik eflatun ve gök mavisi çizgiler aşağıya, --hala fidanın toprağının durduğu – diplere indikçe, sanki bu dünyaya ait olmayan menevişlenmelerle ton ton açılan, koyu mavi ve pembeye bulanmış kuşkonmazlardı. Bu ilahi tonların eğlence olsun diye kendi kendilerini sebzeye dönüştürmüş harika yaratıkları ele verdiğini düşünürdüm; kuşkonmazların yenilebilir, sert etlerinin ardındaki o şafağın ilk renklerinde, o gökkuşağı taslaklarında, o mavi akşam solgunluklarında görebildiğim değerli özü, akşam yemeğinde kuşkonmaz yemişsem, gece boyunca, o harika yaratıklar bir Shakespeare oyunu gibi şiirsel ve kaba olan farslarında lazımlığımı bir parfüm kabına dönüştürdüklerinde de tanırdım.”

Swann’ların Tarafı (çev.: Roza Hakmen, YKY, 2015)


Kuşkonmaz bana da sihirli gelen bir sebze, nedenini Proust’u okuyunca anladım, Periler Kraliçesi Titania’nın sihirli parmaklarıyla pişireceği ve perilerine sunacağı bir asitli bir aroması var. Sanki bir aşk iksiri. “Kendini sebzeye dönüştürmüş harika yaratıklar” en iyi açıklıyor kuşkonmazı. Masallarda sebzeye dönüştürülen varlıklar vardır, kuşkonmaz onlardan biri.
“Kayıp Zamanın İzinde” gezinirken hep tatlardan, kokulardan ve seslerden ilham almış Proust. Her lezzet insanı bir anısına götürebilir, her şarkının zihinde yarattığı duygular gibi.